Herşey Özden'de keyifli bir rakı sofrasında başladı. Nasıl oldu, konu nereden buralara geldi bilemiyorum ama birden kendimizi Prag planları yaparken bulduk.
Heyecanlı geçen uçak, otel ve havalanı-otel transferi ayarlama günlerinden sonra gün geldi çatti. Prag planı yapmadan önce İzmir'de 1 hafta geçirmeyi planlamıştık. Planladığımızdan bir gün önce yola çıktık İzmir'den. Yoldan Gülçin'i aldik, Erdem bizi Sezen Aksu konserine yetiştirdi. 3. Prag yolcumuz Özden ile konserde buluştuk. Prag yolculuğu öncesi Sezen ile eğlendik, duygulandık. Eve döndügümüzde şampanyamız bizi bekliyordu. Gülçin'in MBA derslerini bitirmesini, hayatımda içtiğim en lezzetli şampanyayla kutladık. Şampanyalı pijama partimiz, Erdem'in yatın artık ısrarlarına dayanamadığımız zamana kadar sürdü. Yatmayı başardığımızda neredeyse sabah olmuştu.
Sonunda heyecanlı bekleyiş sona erdi ve havaalanındayız. Biraz erken gelmişiz. Valizlerimizi uçağa verdikten sonra free-shop'u dolaştık. Bir paket küçük tobleron aldık kendimize. Sonra uçağa bindik. Uçak oldukça kalabalıktı. Özden cam kenarına geçti. Yolcuların yerleşmesini beklerken Özden birden bire, "Aşık olmadan evlenmemeye karar verdim" dedi. Ben de sordum, "Neye dayanarak?" Gülçin tüm gezi boyunca bizi güldürmeyi başaracak cevabı yapıştırdı. "Cama dayanarak".
İlk Çek biramizi, Çek havayollarının uçağında içtik. Sıcak, 330 ml'lik teneke kutuda ve çok sert bir biraydi.. Hiç sevmedik.. Ama harika üçgen sandaviçler verdiler. Yolculuk 2,5 saat sürdü. Uçak çok soğuktu ve ben hiç uyuyamadım.. Sonunda uçak havaalanına indi.. Yaklasik 10 dakika görevlilerin valizleri taşıma aracına fırlatmalarını seyrettik.. Kırılacak birşey almamaya, alırsak da aldıklarımızı çok iyi sarmaya karar vermiştik uçaktan indiğimizde.
Bizi otele götürecek sürücüyü gördügümüzde şok geçirdik. Oldukça salaş giyinmiş, kirli sakallı, kaba görünümlü bir adam ağzında sakızla bizi bekliyordu. Karşılaştığımızda ufak bir tartışmamız oldu ve adam bizi arabaya almadı. Açıkcası çok rahatladım. Neyseki havalimaninda bekleyen bir çok taksi vardı ve aynı paraya (22€) bizi otele götürmeyi kabul ettiler.
Otelimiz Old Town'daki Metamorphis oteldi. www.tripadvisor.com da rezervasyon yaptırırken iyi bir otel olduğunu okumuştuk ama bu kadar da iyi bir yer beklemiyorduk. Tynn kilisesinin arkasında, üçyüz yaşında bir bina, çok güzel dekore edilmiş bir oda ve meydana bir dakikalık yürüyüş mesafesinde olduğunu görünce sevinçten havalara uçtuk.
Otel odasındaki avize | Otel | Oda manzarası |
Prag da olduğumuz sürece zamanımızın büyük bir çoğunluğu muhteşem "Old Town" meydanında geçti. Saat başlarında saat kulesinin etrafında toplanan kalabalığa sadece üç kez katılabildik ve ilkinde saat gece 00:00 dı. Saat kulesinde hiç bir hareket de olmadı, ne havariler geçti, ne de horoz öttü, sıradan gong sesi vardı sadece. Her gece yarısında saat kulesi sadece gong sesiyle mi yeni güne başlıyor, yoksa bizim şanssızlığımız mı orasını bilemiyorum. Neyseki daha sonra izleme şansımız oldu. Tabii ki kalabalıktan görebildiğimiz kadarıyla.
Gittiği her yerde inşaat bulmasıyla ünlü arkadaşımız Gülçin, Prag kalesinin girişinde de inşaat bulmayı başardı. Biz de fotoğraflamayı ihmal etmedik tabii ki. Büyüleyici görünümü olan katedralin dışında bir sürü fotoğraf çektik. O kadar büyük ki, tek bir kareye katedaralin tümünü sığdıramadık. Geniş açı bir objektifim olsaydı keşke. Fotoğraf makinanım pilleri gün boyunca çektiğimiz fotoğraflara yetmeyince, içeride en fazla birkaç fotoğraf çekebildim. Bu sayfadan katedralin fotoğraflarına ulaşılabilir.
Kalenin içerisinde, önceden Simyacıların simya malzemeleri sattıkları minik rengarenk evlerin olduğu ve zamanında birkaç ünlünün yaşadığı , şu an hediyelik eşya dükkanlarının olduğu bir sokak var. Giriş bileti, sokağın başındaki büfede satılıyor ancak hediyelik eşya mağazası gezmek için o kadar para vermek işimize gelmediği için girmedik. İyi mi yaptık, kötü mü yaptık bilemiyorum ama bir de oraya girseydik Ulusal Müze'ye hiç yetişemeyecektik. Kaleden çıktıktan sonra ulusal müzeye gitmek için ilk aracımızı kullanarak metroya bindik. Metro yerin kaç yüz metre altında bilemiyorum. Bana çok derindeymiş gelen Taksim Metrosu bile solda sıfır kalır. Kısa sürede New Town'a geldik. Neyseki metro durağı, müzenin yanındaymış da yürüyerek fazla zaman kaybetmedik.
Müzeden çıktıktan sonra direk merdivenlere yığıldık. Kısa oturma molaları dışında 9 saattir yürüyorduk ve açlıktan ölmek üzereydik. Müzede bir saat sonra çok güzel bir konser başlayacaktı ancak midemiz ve yorgunluğumuz konserin cazibesini sıfıra indirmişti. Merdivenlerde oturup, elimizdeki kitaptan gözümüze bir restaurant kestirdik. Müzenin önünde duran ve tek kelime İngilizce bilmeyen görevlilerden ben yol tarifini aldım. (Hala kadının dediklerini nasıl anlayabildiğimi çözebilmiş değilim) Bu arada Özden'in midesi de kötü olmuştu. Restauranta doğru giderken yol üzerinde market gibi birşey bulacağımız ve oradan yoğurt alacağımızı umut ettik ancak markete benzer birşeye rastlayamadık. Yoldaki restaurantlara sormaya başladık. Yoğurt bulduğumuz restaurantda oturup yemek yiyecektik ancak genelde yok cevabı ile karşılaştık. Bir tanesi mutfakta yoğurt var, kahvaltıda servis yapıyoruz ancak menüde yok o yüzden veremem dedi. Şok olduk. Yemek de yiyeceğiz desek de adam vermemekte ısrar etti. Gözünü sevdiğim güzel ülkem, burada bir restaurantda yoğurt isteyeceksin, olmasa bile bulurlar bir yerden. Nerdeee Türk misafirperverliği.
Hiç tahmin etmediğimiz bir yerde, Mc Donalds'da meyveli yoğurt bulduk. Ben Mc Donalds'da yemem diye tutturunca tarifini aldığımız restauranta doğru devam ettik ancak yerinde yeller esiyordu. Sanırım kitap güncel değil veya basıldıktan sonra kapanmış. Hayal kırıklığı ile yemek yiyecek bir yer ararken bir Yunan restaurantı bulduk. Pide, dolma gibi tanıdık şeylerin yanında paella görünce atladık. Gülçin süper paella pişirir tüm paellaların öyle olduğunu sandım herhalde ancak salçalı pirinç lapası görünce şok geçirdik. Paella dan geçtik, pilav olarak bile yenilebilecek durumda değildi. En azından midemizden birşeyler geçmişti. Dönüşte yürüyerek "old town"a dönmeye karar verdik ancak dönüşte bir hediyelik eşya mağazasında Özden'i kaybettik. Telefonumun çalışmayacağı tuttu, Özden'e ulaşamadım. Neyseki sonradan onun mesajı geldi de saat kulesinin önünde tekrar buluştuk.
Karlovy Vary (Karl'ın Banyosu) Prag'daki son tam günümüz. Bize mutlaka Karlovy Vary'yi görün dediler. Cumhuriyet Meydanına gidip, metro ile otobüs garına gittik. Her yarım saatte bir Karlovy Vary'ye otobüs var ancak ilk otobüse yer bulamayınca biraz beklemek zorunda kaldık. Çoğu arpa ekilmiş tarlalarle çevrili yol 2 saatten fazla sürdü.
Karlovy Vary'ye indiğimizde suratsız bir turist information görevlisinden yol tarifi almaya çalıştık. Neyseki çok aramadan yolu bulduk. İlerledikçe sokaklar ve binalar güzelleşmeye başladı.
Bu arada çok acıkmıştık. Manzarası güzel görünen bir restauranta oturduk. Çok tuhaf bir garson vardı. Dediklerimizi doğru düzgün dinlemedi veya duymadı. Servis için geldiğinde tekrar edince gidip gelmekten bacağım ağrıdı dedi. Şok geçirdik. Ah memleketim, memleketim dememize yol açan ikinci olaydı bu. Arıların etrafta fazlaca dolaşması da keyfimizi kaçırınca hızla yemeğimizi yedik ve bu sevimli kenti dolaşmaya başladık.
Atatürk'ün burayı gördükten sonra Yalova'ya kaplıca yaptırdığı söylenir. Kaplıcalarını bilemeyeğim ama şehrin sokakları ve mimarisi çok güzeldi. Şansımıza hava da harikaydı.Karlovy Vary'den birkaç kare :
Otobüs garına iner inmez, mutlaka gidin tavsiyesi aldığımız gözetleme kulesine nasıl gidileceğini öğrendik. Tramway'la gidilebileceğini öğrenince sevinmedik değil. 22 nolu tramwaya binebilecektik.
22 nolu tramwayın güzergahının çok güzel olduğunu duymuştuk ancak dolaşmaya vaktimiz olmadı. Biz de 1-2 durak için bile olsa Petrin kulesine giderken 22 nolu tramwayı bekledik ve binmeyi başardık. | Meşhur tramway, nehrin üzerinden geçerken çekilmiş bir fotoğraf. Karşıda Charles Köprüsü görünüyor. Nehri geçer geçmez inip, finiküler ile devam edeceğiz. |
Finikülerin şoför maali. Bizi uzun bir yokuş çıkmaktan kurtaracak. Vakit ve yeterli enerji varsa yürünebiliyormuş da ancak kulenin 299 basamaklı merdivenini çıkabilmek için bolca enerji gerektiğinden çok tavsiye edilmiyor. | İşte Petrin (Gözlem) kulesi. Eyfel kulesi örnek olarak yapılmış bu kulenin altında minicik başka bir müze de var. Zamane oyuncağı sandığım scooter'ı müzede görünce şaşırmadım değil. |
Petrin kulesinden Prag. | |
Kuleden ayrıldıktan sonra Old Town'a geri döndük. Daha hediyelik eşya bakacaktık ve şimdiden akşam olmuştu. Yemek ile vakit kaybetmemek için yolda gördüğümüz bir markete uğrayıp sandaviç ve bira aldık. Yorgunluktan bir apartmanın merdivenlerine çöküp karnımızı doyurduk. Çok lezzetli ve keyifli bir yemekti. Yöresel yemek yiyeceğiz diye bu sandaviç olayını gözardı etmemize hayıflandık. Gece dükkanlar kapanana kadar dolaştık ve hediyelik birşeyler aldık. Hatta 3 kız, "3 Bad Girls at Prag" yazan bir kupa gördük. Üçümüz de atladık üzerine hemen. Dükkanların kapanış saati var ve içeride müşteri olması da umurlarında değil. Kapanış saati yaklaştığında uyarıyorlar ve dükkan kapanmadan alışverişi bitirmeye çalışıyorsunuz. Gece hafif birşeyler atıştırmak ve son kez meydanın tadını çıkarmak için biryerde oturmak istedik. Ancak mutfaklar kapandığı için yiyecek birşey bulamadık. Bari birşeyler içelim derken, zaman geçti ve kapanış saatine az kaldığı için oturacak bir yer de bulamadık. Otele dönerken, otelin önündeki, hint usülü dekore edilmiş yerin açık olduğunu farkettik. Gerçekten de Hintlilerin işlettiği bir mekanmış burası. Kibarca buyur ettiler bizi. Özden Virgin Mojito istedi. Mutfak kapandığı için yapamayacaklarını ama hazır istediğimiz birşey varsa servis yapabileceklerini söylediler. Biz de oturup birşeyler içecek yer bulmanın keyfiyle bira ve soda söyledik. Sonra içeriden havan sesleri gelmeye başladı ve acaba mojito mu yapıyorlar derken, adamcağız elinde mojito ile geldi ve sizin güzel gülümseniz için yaptım bunu dedi. Bize yoğurt vermeyen ve bacağı ağrıyan garsonlara alışmaya başlamışken, bu güzel jest bizi çok mutlu etti. Prag'daki son gecemizi, bu güzel mekanda, güzel sohbetlerle ve şiirlerle geçirdik. Özden'in yakın zaman önce bir şiir dinletisinde okuduğu Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiirini okuması, bu muhteşem geceyi unutulmaz yaptı. Daha sonra Özden bu şiiri, fonda çalan müziğin eşiliğinde bizim için tekrar okudu,bu sefer kaydettik. İşte Özden'in sesinden "Mendilimde Kan Sesleri" | |
Sokakları arşınladığımız bir gün, uzunca bir süre Kafka'nın müzesini aradık oysa burnumuzun dibindeymiş. Hemen Old Town meydanındaymış. Ancak gittiğimizde hiçbirşey bulamadık. Ev/müze kapı-duvar. Kısacası biz gittik, Kafka'yı evde bulamadık. Sadece duvara asılmış küçük bir büst. | |
Prag, kristalleriyle olduğu kadar kuklalarıyla da ünlü. O kadar Prag'ı dolaşıp, ne bir kristal, ne de bir kukla almadan geldik. Kristallerden alınabilecek çok güzel şeyler vardı ancak uçaktan valizlerin nasıl boşaltıldığını gördüğümüz için almaya hiç niyetlenmedik bile. Herkesin mutlaka gidin dediği Yahudi Mezarlığının önünden bir gece vakti, ve tırsarak geçtik. Ne kadar bol ziyaret edilen bir yerde olsa sonuçta mezarlık, insan ister istemez korkuyor. Yahudi mahallesini de ünlü markaların mağazalarının bolluğundan herhalde Nişantaşı'na benzettik. Keşke birgün daha olsaydı veya uçak saatleri daha iyi olsaydı da bu masal şehrin biraz daha tadını çıkarabilseydik. |
Her yere yetişir
Hiçbir şeye geç kalınmaz
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla.
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet Abim benim
insan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antepin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşe başlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
Sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlerde büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
edip cansever
Kısa kısa:
En iyi oranda döviz bozdurmak için: Charles köprüsüne giden yoldaki hediyelik eşya mağazaları
En güzel manzara : Petrin Kulesi
En güzel bira : Stranomen ve Pilsener
Nerelere gitmeli : Old Town Meydanı ve astrolojik saat, Charles köprüsü, Kale, Petrin Kulesi, Karlovy Vary
En ucuz yemek : Marketlerde satılan sandaviçler. Çok da lezzetliler.